Türk siyaseti: Meral Akşener’in planı ne?

İYİ Parti (İP) genel başkanı Meral Akşener, muhalefetteki cumhurbaşkanı aday(lar)ıyla ilgili uzun süredir devam eden tartışmada son darbeyi cumhurbaşkanlığına değil başbakanlığa aday olduğunu söyleyerek başlattı. Bu açıklama, bir dereceye kadar, Ulus İttifakının gündemde kalma girişimini yansıtıyordu. Aynı zamanda, muhalefetin ortak bir aday arayışının uzun hikayesini alenen yazmakla ilgili.

Bazı yorumcular, Akşener’in yaklaşan seçimlerden yaklaşık iki yıl önce Türkiye cumhurbaşkanlığına ilgi duymamasını, muhalefetin “parlamenter sistemin restorasyonu” planına ortak desteğinin bir işareti olarak değerlendirdi. Diğerleri, ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun son adımları ışığında İslam Konferansı Partisi başkanının değerlendirmeden çekilmesini yarışa bir taviz olarak görüyor. Nitekim İstanbul ve Ankara belediye başkanları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın geri adım atmak zorunda kalmasıyla Kılıçdaroğlu’nun öne geçtiği iddiasını duyduk.

Meral Akşener, siyasette bir gün bile uzun bir zaman olacağını bilen bir siyasetçidir. Kullanılabilirliği bir dizi beklenmedik gelişmeye bağlı olacak olan başbakanlık için kampanya yürüteceğine inanmak için hiçbir nedenim yok. Aday olabilir ama başbakan olması pek çok şeye bağlı.

2023 seçimleri başkanlık sistemi altında yapılacak ve muhalefetin cumhurbaşkanlığını kazanması ve anayasayı değiştirmek için yeterli parlamento sandalyesini kontrol etmesi gerekiyor – 360’ı referanduma zorlamak ve 400’ü değişiklikleri geçmek için. Ayrıca, halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı yetkilerinden vazgeçmeye ve güçlü bir başbakan atamaya istekli olmalıdır. Parlamenter sistemle seçilmeyen bir parlamenterin, başkanlık sistemiyle seçilen bir cumhurbaşkanı tarafından Başbakan olarak atanmasının elbette ciddi sorunlar yaratacağını söylemeye gerek yok. Aslında, yeni bir seçim tamamen farklı bir siyasi güç dengesi yaratabilir.


Türkiye’nin ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Nisan 2017’de Ankara’da düzenlediği basın toplantısında konuşuyor (Getty Images Photo)

Akşener’in siyasi hırslarını çok fazla bilinmeyenle bu süreçle ilişkilendirmesi pek olası değildir. Bunun yerine, başkanlık yarışını neden kaybettiğini kendi tabanına açıklamak için başbakanlığa ilgi duyduğunu iddia edebilir. 2018’de kaybettiği yarışa tekrar katılmak yerine, ülkenin koalisyon adaylık sürecine etki etmek istiyor. Akşener’in İmamoğlu’nu Fatih Sultan Mehmed’e benzetmesini hâlâ herkes hatırlıyor. Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu’nu geri çekilmeye zorlaması, mutlaka bu konuşmanın bittiği anlamına gelmez. Yeni şartlar altında CHP başkanı rahatlıkla “gereken fedakarlığı” yaptığını söyleyebilirdi.

READ  ABD doları, gelişmekte olan ekonomiler için rezerv para birimi olarak parlaklığını kaybediyor

koalisyon başkanlık modeli

Bence Aksner’in ismini değerlendirmeden çekme kararı, “koalisyon başkanlığı” modeline hazırlanmakla ilgili. Sonuçta 2023 seçimlerini muhalefet kazansa bile IP başkanı şu sonuca katlanmak zorunda kalabilir: “Seçim sonuçlarına göre parlamenter sisteme geçemiyoruz. Ekonomik veya dış koşullar uygun değil. Sayın başbakan. Sizi Başkan Yardımcılığı için güçlü atamayla tanıştıralım.”

Gerçekten de, başkan yardımcısının konumu, diğer muhalefet liderlerini büyük bir koalisyona katılmaya ikna etmede faydalı olabilir. Soru, bu tür bir koalisyon başkanlığının düzgün çalışıp çalışmayacağıdır. Ortak politika veya vizyon tercihleri ​​yerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirme arzusuyla birleşen Türkiye’nin parçalanmış muhalefetinin kilit soruları ele alması pek olası değil. Başkanlık sisteminin geniş kaynaklarını bir koalisyon başkanlığına harcayarak Türk siyasetinde çok ileri gidemezler.

HDP’nin kök platformu tek başına neyin işe yaramadığını göstermeye yeter. Pazartesi günü “pozisyon belgesini” açıklayan hareket, Kürtçenin açık ve dolaylı olarak bağımsız olarak öğretilmesini talep etti. Bu talepler daha geniş bir ayrılıkçı gündemin parçasıdır. Hal böyle olunca Akşener’in buradaki asıl sorunu, uzaklardaki başbakan olma hayali değil. Başkan yardımcısı koltuğuna oturtulabilir. Ancak Kılıçdaroğlu’nun sorunun çözümünde HDP’yi “meşru muhatap” olarak tanıyarak başlattığı yeni görüşme Kürt Sorunu Fikri mülkiyet için çok daha büyük bir risk içerir. HDP’nin radikal taleplerini tartışmaya açık olmak, Türkiye’nin birliğini ve toprak bütünlüğünü tartışmaya açmak demektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir